Monday, September 22, 2008

-

ÇIKTI!!!

eğer kitabevlerinde tükenmiş ya da gelmemişse:

http://www.ideefixe.com/Kitap/tanim.asp?sid=C2YNBOW13H3HTZF4NWCE


"BİR HACKER MANİFESTOSU" ÜZERİNE...

Hacker Manifestosu boyunca okumanın belli protokolleri, Gilles Deleuzeün cezbettiği ve bir açıklama gerektiren çeşitli metinsel arşivlere uygulanır.

Bu çalışma, sadece kendi tezlerinin daha soyut bir temel üzerinde tamamen yeniden imgelenmesiyle, Debordun kendisinin Marxa uyguladığı ve gizli-Marksist yöntemin temelini oluşturan bir yöntemle onurlandırabilecek bir çalışmadır.

Bu kitabın büyük meziyeti, sınıfsal boyutu entelektüel mülkiyetin yükselmesine kadar kavramak zorunda oluşundan ileri gelir Hacker Manifestosu, sanalı düşmana semantik tutsaklık olarak koymayı tercih etmezken, Data Trash, yeni yönetici sınıfın oluşumunu sanal sınıf olarak tanımlar.

Hacker Manifestosu açıkçası ne bir Ortodoks Marksist alan ne de post-Marksist bir inkar değildir daha ziyade kendi tarihi içinde teoriyi pratiğe dökmek için materyalist metodun gizli-Marksist bir şekilde yeniden tasarlanmasıdır. Eğer bir Hacker Etiği, Max Webberin ruhunu yeniden diriltmeye çalışırsa, o zaman Hacker Manifestosu gizli-Marksist bir cevap takdim eder.

"BİR HACKER MANİFESTOSU"

"McKenzie Wark’ın Bir Hacker Manifestosu çarpıcı ve güzel bir kitaptır: ikna edici, radikal ve heyecanlandıran, dijital çağ için silahlara politiko-estetik bir çağrıdır.

Kitap gerçekten de, başlığının da anlattığı gibi, bir manifestodur: radikal açıdan yeni sayılabilecek bir vizyon için genel bir açıklama ve bu vizyona dayalı aksiyonlar için bir çağrıdır. Bir seri kısa, sayılı paragraflar ya da tezler şeylinde yazılmıştır; yazılımı sıkı, sıkıştırılmış ve aforistiktir ya da Wark’ın kendisinin de söylemekten hoşlandığı gibi “çıkarımsaldır”. Şüphesiz, Bir Hacker Manifestosu “post-yapısalcı” filozofik metinlerin (Derrida, Lacan, vs) olduğu zorlukta “olmasa da, yazımın sanki yoğun bir atmosferik basınca maruz bırakılıyor olması nedeniyle en az alanda en çoğunu söyleyebilmektedir ki bu nedenle yoğun bir berraklık ile karakterize edilmiştir. Deleuze bir yerlere, bir aforizmanın gerilimde bir güçler tarlası olduğunu yazmıştır, bu sebeple Wark’ın yazıları tam olarak bu duygu için aforistiktir. Bu kitabı Wark’ın anlattıklarının tamamıyla tam olarak aynı fikirde olmasam da hem haz alarak hem de heyecanlanarak okudum.

Bir Hacker Manifestosu
— hem oluşum hem de içerik açısından — Marx ve Engels’e ve hatta fazlasıyla Guy Debord’un Society of the Spectacle (hakkında derin bir şekilde karışık hislerimin olduğu bir kitap) kitabına borçludur. Wark’ın tutkusu (kendisi bunu “kripto-marksist”olarak tanımlar) Marx’ın fikirlerini günümüzün sayılara dönüşen bilgiler ve “zihni haklar” çağına uygulamaktır. Kültürel marksistlerin ve “post-marksistlerin” (Marx’ın gerçek fikirlerinden çok genel ruh yapısına atıfta bulunanlar) tersine, Wark doğrudan ekonomik üretim, üretim hâsılatlarının aidiyeti ve üretim işleminin sonuçları ve buna bağlı sömürü ve kamulaştırma gibi konulara değinen “mülkiyet sorusu” üzerine odaklanmaktadır. Sınıf Wark’ın analizlerinin merkez kategorisidir ve Wark sınıf kavramını, günümüzde daha yaygın bir kullanım olan müphem sosyolojik düşünce (özdeşlik ve değerler ile ilgili ortak bir kanıya sahip olan bir grup insan) yerine Marxın tanımladığı gibi tanımlamaktadır. Değer üreticileri ve üreticilerin emeğinden kar sağlayan ve üreticilerin ürettiği üretim fazlasının kontrolünü elinde tutan legal sahiplerin arasındaki zıtlaşan menfaatler her zaman soru işareti olmuştur.

Modern kapitalizm 16. ve 17. yüzyıllarda - feodalizmi reddedişin ortaya çıkmasıyla- umumi arazileri evvelce istimlak etmiş olan varlıklı toprak sahiplerinin, çiftçi ya da köylüleri (ancak sıklıkla toprağı olmayan, hiç bir şey sahibi olamayan ve hatta iş bile bulamayan kişileri) ücretli (en iyi durumda) işçi durumuna (Bu evre Marx’ın yararlı ancak Wark’ın kullanmakta başarısız olduğu bir terim olan “Primitif akümülasyon” şeklinde adlandırdığı evredir ) çevirmeleri ile başlamıştır. Kapitalizm daha sonra 18. ve özellikle 19. yüzyılda endüstri işçilerinin, hayatlarını sürdürebilmek adına işçiliklerini üretimlerin hâsılatlarını kontrol eden ve endüstrileşmenin muazzam ekonomik büyümesinden elde edilen karı toplayan kapitalistlere satmak zorunda kalması ile şiddetini arttırmıştır. Wark bu işlemin üçüncü bir versiyonunu günümüzün çağdaş Bilgi Çağında bilgi üreticilerinin (en geniş şekilde algılanabilir: sanatçılar, bilim adamları, yazılımcılar, ve tüm öncüler, kısacası bilgi üreten herkes) işçiliklerine patentlere ve buluşlarının telif haklarına sahip olan büyük şirketler tarafından el konulması ile gerçekleştiğini düşünmektedir. Wark bilgi üreticilerine “hacker” demekte ve bilgi sahipleri/istimlâkçilerine de “vektöralist sınıf” demektedir (“bilgi” üretildiği anda “vektörler” boyunca gezdiği ve bir yerden bir yere aktarıldığı için).

Bu formülasyon Wark’a bilginin ekonomisi ve politikası ile ilgili geniş çaplı sezilerin kombine ve sentesize edilmesi şansını verecektir. Birçok gözlemcinin de not ettiği gibi “umumi” olarak kullanılagelen bilgiler artan bir hızla özelleştirilmektedir ( 500 yıl önce umumi arazilerin özelleştirildiği gibi ) Şirketler belli başlı ticari markalar yaratmakta, metinlere ve kamu alanlarında dolaşan verilere telif hakkı koymakta ve hatta tüm genomları patent altına almaktadır. İronik olan şey şudur ki; yeni teknolojiler poliferasyonu ve tüm türlerde bilgi ve ilim yaratımını (mash-up kayıtlardan veri tabanı korelasyonlarına, yazılım geliştirmeye ve genetik alterasyonlara kadar) olası kılmasıyla, “zihni haklar” ile ilgili kurallar artan bir şiddetle bu poliferasyonu sınırlamaktadır. Mp3 indirmenin fiziksel mülkiyetin hırsızlıktan korunması ile aynı şekilde inzibat altına alınıyor olması, ben arabanızı çaldığımda siz ona artık sahip olmuyor olduğunuz ancak ben sizin müzik dosyanızı indirdiğimde sizi hiç bir şeyden mahrum bırakmadığım için bir paradokstur. Kültür her zaman karıştırarak, eşleştirerek ve değiştirerek ve hali hazırda mevcut olanı alarak ve bozarak çalışmıştır ama bu tür denemelerin illegal olmasından bu yana, yaygın kültürümüzün temel içerikleri özel mülkiyet olarak yeniden tanımlanmıştır. Öğrencilerime her zaman söylediğim gibi, çağdaş yasalar altında Shakspeare oyunlarını asla yazamazdı. Günümüzde “icat” tan daha değerli herhangi bir şey olmasa da, zihni hakların kuralları icatlara hızla engel olmaktadır çünkü sadece büyük şirketler bunu gerçekleştirebilektedir.

Wark bu gelişmelere, “mülkiyet hakkı” fenomeni gibi “kripto-marksist” terimleri ve sınıf çatışması ile yerlerini belirleyerek başka hiç kimsenin değinmediği şekilde değinmiştir. “Bilgi daima özgür olmak ister ancak sürekli zincirlenmiştir” (#126).Bu ayrıca geleneksel marksistlerin belirtmek istedikleri (halen endüstriyel paradigmaya fazlasıyla bağlı) çatışmaya nazaran bilgi üzerindeki çatışmanın daha ciddi, daha merkezi olduğu anlamına gelir. Ekonomik istismarların önceki biçimleri genellikle (şüpheli biçimde) kıtlığa dayandırılsa da, Wark bilgi için bu dayandırmanın tamamiyle absurd olduğuna dikkati çekmektedir. Bilgi ucuz ve boldur, ve kıtlığın kuralları altına girebilmesi için tüm bükülmelerden geçmelidir. Sadece bu “zihni hakların” saçmalığını ortaya çıkarmaktadır. Kişisel hackerlar (yazılım mühendisleri, söz ya da şarkı yazarları) hususi bilgisel emeklerinin üretimini kontrol ederek (ve bunun için para alacaklarından emin olarak) ekonomik olarak bir şeyler kazanacaklarını hissetmelidirler; ancak daha geniş bir bakış açısıyla, onların “sınıf menfaati” serbest bilgiden geçmektedir, çünkü kendi kreasyonlarını yaratabilmek için bilginin ya da kültürün temeline ulaşım hakkına sahip olmaları onlar için “işlenmemiş materyal”dir. Ve gerçek şudur ki; bu işlenmemiş materyale sahip oluşlarının kuvvetiyle, yeni kreasyonlardan kar sağlayacak olanlar, yaratıcılar/hackerların kendilerine nazaran “vektörist sınıf” olacaktır.

Argümanlarını yaratırken, Wark değişik geçerlilikleri bir araya getirmektedir. Manifestosu en derin köklerini Wester Marksist geleneklerinden, Marx’ın kendisinden Lukacs ve Benjamin’den Situasyonistlere kadar uzanan bir doğrultudan alıyorsa da, bunun yanı sıra güçlü bir şekilde Deleuze ve Guattari’nin “sanal” nosyonlarının yanı sıra Mauss’un hibe teorisinden de esinlenmiştir. Aynı zamanda, direk olarak serbest yazılım hareketlerinin, DJlerin ürettikleri mash-up’lar ve radikal Net ve yazılım sanatçılarının uygulamaları (ve ethoları) ile de doğrudan ilintilidir.(Aslında, kitabın çoğu kısmı nettime listserv’de bulunmaktadır).

Bir Hacker
Manifestosu’nun gücünün büyük bir kısmı kaynakları çok geniş bir aralıkta koordine ederek ‘çıkarımlar yapmasından’ gelmektedir.Wark “bilginin” gücünün mümkün olan en geniş “çıkarımları” yapmaktan geçtiğini savunmaktadır:“çıkarım yapmak çeşitli yollarla değişik ve ilgisiz sorunların olası birçok ilişki doğurabileceği fikri ile bir düzlem inşaa etmektir. Çıkarım yapmak doğanın sanallığını ifade edebilmek, olasılıklarının örneklerinden haberdar olabilmek, mutlak ilişkiselliğin dışında ilişkiler gerçekleştirebilmek ve çoğaltımı açıkça gösterebilmektir.”(#008). Çıkarım yapabilmek mevcut köleliğimizin arkasındaki güçtür ancak bunun yanı sıra potansiyel özgürlüğümüzün de kaynağıdır. Zihni haklar ile ilgili günlük deneyimlerin haricinde yapılan çıkarımlarla ilgili usul, konuyu 0’ların ve 1’lerin kontrollü akımına dönüştürmektedir. Ancak bu kamulaştırma konusuna cevap “vektöralistlerin” usulünün halen kısıtladığı olası gelişmeleri ilerletebilmek için çıkarımlar yapmaya devam edilmesidir. Bir Hacker Manifestosu, kendi içinde bu tür ileriye dönük bir çıkarımın ta kendisidir; halihazırda mevcut direniş biçimlerinden bir yol çizmekte ve herkese hitap eden bir aksiyon şekli (daha soyut) yaratmaktadır.

İtiraf etmeliyim ki, tamamen ikna olmadığım birkaç nokta var. Örneğin, Wark endüstriyel işçiler ve hackerlar arasında, kapitalistler ve vektöralistler arasında olduğu gibi büyük bir ayırım yapıyor; bu durum kamulaştırma öyküsünün devamını küçümsemeye yol açıyor.; Hardt ve Negri’nin tıpkı kendisi gibi müphem ve tanımlanamaz olan yığın terimi gibi bir terimle, Wark’ın endüstriyel üretim ve bilgi üretimi arasındaki çok sert ayırımla olduğumdan daha mutlu olabilirdim. Hardt ve Negri’nin umumi olarak yaratılan bilgi ekonomisi konusunda Wark’a nazaran daha cömert bir anlayışları vardır. Ben de korkarım ki; Wark’ın gerçekte Hardt ve Negri ile paylaştığı tarihsel optimizmi kabul etmek konusunda olumsuzum, günümüzün dünyasında, bence, hem zengin hem de fakir ülkelerde, metalaşma ve tüketicilik ile ilgili afektif yatırımlarımız, gerçek sınıfsal menfaatlerimiz ile gerçekten aynı hizada gidebilmek konusundaki arzumuzun uzağında kalmaktadır (yine de bu menfaatlerin ne oldukları konusu kuramcılar için önemli bir hadisedir)

Her şeye rağmen, bu eleştiriyi bu şekilde (hafifçe) negatif bir not ile bitirmek istemem. Buradaki yorumlarımın herhangi birisinin, Wark’ın argümanlarının hoşgörüsü ile ilgili duyguyu yansıtmakta başarısız olmuş olmasından korkuyorum ki bu argümanlar referanslarının tam kapsamı, katettiği mesafe, vizyonunun vazgeçilemez radikalliği ve şiddetidir. Bir Hacker Manifestosu insanları aksiyon almaya yöneltmek konusunda başarılı olsa da olmasa da dijital kültür tarafından gerçekleştirilmiş olan değişiklikler konusunu ciddiye alan herkesin dikkate alması gereken bir kitaptır."

"the pinocchio theory"den çeviren: gülden ortaç

Saturday, August 30, 2008

"ROMA'YI YAPAN YOLLAR"- / HASAN UYGUN

"SINIFSAL BİR TAVIR OLARAK HACKERLIK"
Her sistem kendi faresini üretir; ya da meşhur deyimle, "Roma'yı yapan yollar, yıkan da yollardır." Ne kadar incelikle düşünülmüş olursa olsun, ne kadar aşılmaz güvenlik duvarlarıyla çevrilmiş olursa olsun, bir sistemi üreten insansa eğer, onu bozacak olan da yine insandır. Hatta doğanın ortaya koyduğu karmaşık sistemlere bile sızan, var olan sistemleri bozup yeni sistemler üreten; olmaz denileni de olduran insandır, olmazı yıkan da…

Tek ya da önceden belirlenmiş bir doğrultuda, akış halindeki bir veriye dışarıdan müdahale etmek; gizli kapaklı işlerin döndüğü bir yapının içine bakmak; kamudan gizlenen bir bilgiyi kamu yararına ifşa etmek; herhangi bir şey bedava sunulabilecek bir hizmetken sırf büyük şirketlerin çıkarları gereği ücretli verilen bir hizmete dönüştüğü için bu hizmeti anonimleştirmek; fakat bütün bu eylemleri yaparken insanın temel dürtüsünün ağırlığını sürekli omuzlarında hissetmek; yani merak! Merak duygusu denilebilir ki Hackerlığı güdüleyen temel motivasyon; ancak bu merakın sonucunda ulaşılana bencilce çıkarlar çerçevesinde yaklaşılabileceği gibi, bir özgürleştirme, kamunun yararına sunma, hatta ve hatta anarşizan bir tavır olarak sistemin çarklarına dinamitleri yerleştirip patlatmak da mümkün.

McKenzie Wark, ikinciyi öğütleyenlerden. Hatta ateşli bir tavırla, konuya etik açıdan yaklaşarak Hackerlığın kültürel, entelektüel sözcülüğünü de üstleniyor. İster hırsız olun, ister yol kesen eşkıya, ister Donkişot, isterseniz de Robin Hood; ve belki de Arsen Lüpen, Fantoma vs. Her işin bir adabı vardır. Zenginden alıp yoksula vermek ya da en azından yoksula ilişmeyip sadece zengini söğüşlemek; bu eski zaman korsanlarının takındığı tavırla dağdan inip yol kesen eşkıyaların bazılarının takındığı mert tavır arasında bir yerlerde günümüz Hackerlarının takındığı tavrı da görebiliriz. "Bir Hacker Manifestosu" kitabında bu tavrın sözcülüğünü üstlenmiş gibi görünen McKenzie Wark, ısrarla sistemin ne kadar bencil çıkarların etrafında döndüğünü açığa çıkarmaya çalışırken, öte yandan da bunu bozacak olan iradenin sahip olması gereken ahlaki değerleri vurgular. Bütün dünyada kötü bilinen, sicili suç raporlarıyla dolu bu damgalı işi savunmak kolay değil tabii. Birçoğumuzun bilgisayarı şu ya da bu şekilde tüm virüs programlarının koruma engeline rağmen virüs yemiş, takla olmuştur zamanın birinde. Hatta ve hatta yine birçoğumuz çok değerli çalışmalarımızı, bilgilerimizi kaybetmişizdir sırf yediğimiz virüs yüzünden. Bunları üretenlerin de Hacker olarak tanımlandığı bir camiada elbette ki McKenzie Wark'ın işi zor.

"Hacklemek farklı olmaktır" diyor Wark, yine aynı kitabında. Farklı ve meraklı olmak. Fakat farklılığın, farklı olma vurgusunun yanında, "… tam olarak kim olduğumuzu bilmiyoruz." diye alttan da alarak Hackerlığın köklerini, amaçlarını ve ilgi alanlarını sorgulayıp bir manifestoya dönüştürüyor söylemlerini.

Wark, gerçek Hackerlarla kişisel çıkarlar peşinde koşan, virüs yazan, veri hırsızlığı yapan sahtekârların arasına belirgin bir çizgi ya da ayrışma olarak bilgiyi anonimleştirmeyi öne sürüyor gerçek Hacker tavrını siyasallaştırmaya çalışırken.

Altıkırkbeş Yayın'ın manifestolar serisine taze eklenmiş bir kitap "Bir Hacker Manifestosu". Ancak anlaşılması gerçekten zor bir manifesto. Bunun nedeni de gerek yazarın kendi sözcükleriyle yeni bir söylem oluşturma arayışında ve gerekse de diğer birçok sosyal sınıf gibi, Marksist bir yaklaşımla, Hackerları da sosyal bir sınıfa dahil etme arayışında aranabilir diye düşünüyorum. İşçi sınıfının Marksizm'den referansla nasıl bir söylem biçimi varsa, Hackerların da aynı referanstan bir söylem biçimi olmalıdır. Wark söylüyor tabii bunları. Hackerlığı siyasallaştırma çalışırken tıpkı Marksistlerin işçi sınıfına yükledikleri misyon gibi Wark da Hackerlerın olması gereken misyonunu şöyle özetliyor: "Hackerlar dünyaya yeni şeylerin gelmesine imkân yaratırlar. Her zaman büyük şeyler ve hatta iyi şeyler bile değil, ama yeni şeyler." Ve ekliyor: "Ürettiğimize sahip değiliz-o bize sahip."
Ya da "zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok".

Dünyayı daha iyi, yaşanılabilir kılmak; hiç olmadı bunun çabası içinde olmak; kişisel çıkarların baskısı altında kötü niyetlerinin esiri olmamak. Çıkar peşinde koşmamak. Sistemin örüldüğü çelik halatları bir fare sabrıyla kemirmek. Karanlığın ortasına bir havai fişek gibi sızmak. Son noktada, yine Wark'ın deyimiyle "Devlet ilk ve son olarak içinden bir içe dönüş fışkıran bir zarf, geçirgen bir zar, bir deri"yse eğer, bu deriyi, zarı yırtmak içine bakmak o içe dönüşü dışa döndürmek için çaba göstermektir gerçek Hackerlık.

Wark'ın "Bir Hacker Manifestosu" kitabı Hackerlığı farklı bir açıdan görmek isteyenlere önerilir.

Tuesday, June 17, 2008

ÖNSÖZ BABINDA...

“Bu artık bizim dünyamız… Elektronun ve devre anahtarlarının dünyası… Saniyede akıp giden veri birimlerinin güzelliği… Çıkar peşinde koşuşan açgözlülerin elinde olmasaydı; son derece ucuz olabilecek, zaten mevcut olan bir hizmeti para ödemeden kullanıyoruz. Keşfe çıkıyoruz… Ve sen bize suçlu diyorsun. Bilgiyi arıyoruz… Ve sen bize suçlu diyorsun. Bilgiyi arıyoruz. Ve sen bize suçlu diyorsun. Bizim ten rengimiz, milliyetimiz, dinsel bağlantılarımız yok. Ve sen bize suçlu diyorsun… Sen atom bombaları yapıyor, para için savaşlar çıkarıyor, hile yapıyor ve bizim tüm bunları kendi iyiliğimiz için yaptığına inandırmaya çalışarak yalan söylüyorsun… Hala biz suçluyuz… Evet, ben suçluyum, suçum merak.”

The Mentor

Her ne kadar Hacker’ların tarihi, iki bilgisayarın (kimilerine göre iki telefonun) birbirine bağlandığı anda başlamış kabul edilse de 1960’lı yıllarda, birkaç “meraklı” gencin Massachusetts Institute of Technology adlı üniversitede geliştirilmekte olan devasa bilgisayarlara gösterdikleri “aykırı” ilgi olarak somutlamak yanlış bir tespit olmayacaktır.

1983’de bu aykırı ilginin kurumsallaşmış versiyonu olan 414, ABD’nin nükleer silahlarının geliştirildiği ulusal laboratuarın sistemine sızmış, ABD’de Legion of Doom, Almanya’da ise Chaos Computer Club gibi yapılanmalar gelişmiştir. Sanal boklarının ortaya dökülmesinden korkan ABD, 1986’da “Computer Fraud andA buse Act” (Federal Bilgisayar Sahtekârlığı ve Kötüye Kullanma) yasasını çıkartır. Sanal savaşlarda “nefer” olarak Hackerları (ki devlete çalışmak Hacker etiğiyle bağdaşmaz, bu yüzden bu tip insanlar Hacker yerine kanımca başka bir kelimeyle anılmalı) çok seven devlet, enformasyonun özelleşmesinin, mülkiyetleşmesinin ya da kurumsallaşmasının önünde anonimleştirici bir engel olarak gördükleri Hacker’ı, bu, don lastiği gibi nereye çekersen oraya gidecek yasa ile baskı ve kontrol altına almaya çalışmıştır.

Gerçek Hacker’lar sanal bilgiler vasıtasıyla kişisel çıkarları peşinde koşan, virüs yazan, veri hırsızlığı ya da soygunculuk yapan, kısaca devletlerin hayatın her alanında, elleri altlarındaki basın-yayın organlarıyla bize göstermek istedikleri türden suçlular değillerdir.

Militarize edilmiş, askeri-endüstriyel sanayilerini geliştirmekte kullanılan enformasyona, verilere yeni kanallar açarak, dünya halkları için kullanılabilir hale getirmeye çalışan problem çözücülerdir.

Hacker, yapmış olduğu, sızma/lar ile verinin “hız-ekonomi/politiği”ni sekteye uğratır. Ona yeni akı yönleri çizerek enformasyon mülkiyetiyle varolan yeni egemen sınıfların egemenlik alanlarına müdahale eder, bilgiyi anonimleştirir. Hacker etiği, “Enformasyon özgür olmalıdır” der.

Denetim mekanizmaları (devletler, kıtalarüstü sermaye ve çıkar grupları) şebekeyi geliştirirken bir yandan da kendisini devirebilecek, yayılıp denetimi ele geçirebilecek bir karşıt kolektif zihniyeti de geliştirdiklerinin farkında değillerdir. (Roma’yı yapan yollar onu yıkan yollardır da.)

Burada, Rahmani Klavye adlı anarko-islamist Hacker fanzinindeki “Davet” başlıklı yazısıyla Ramazan Gür’ün yaptığı benzetme önemlidir. Kendisi Hackerları Osmanlı İmp. ordusundaki “Lağımcılar” sınıfına benzeterek lağımcıların surları dipten kazarak tünellere barut dolu fıçılar yerleştirerek surları dipten yıkmalarını, mevcut kapitalist sistemi yıkıcı güç olarak gördüğü Hackerlara benzetmiştir.

Sözlük anlamı olarak, “içine bakmak, kesmek, yarıp açmak” anlamlarına gelen Hack kelimesinin bilişim sektörü ve politik açıdan ele aldığımızda, “yarıp açmak” ifadesinin bu kelimenin en yaklaşık karşılığı olduğu düşünülebilir.


Beat Kuşağı’nın kaotik ismi William S. Burroughs, dilin bir çeşit virüs olduğu iddiası ile Hackerların atası sayılır. “Başlangıçta sözcük vardı ve sözcük Tanrıydı ve o zamandan beri sır olarak kaldı. Sözcük Tanrıydı ve sözcük dile getirdiğimiz et idi… İnsan eti… Yazı’nın başlangıcında… Hayvanlar konuşurlar ve enformasyon iletirler, ama yazamazlar. Gelecek kuşaklar ya da kendi iletişim sistemlerinin sınırı dışında kalan hayvanlar için enformasyonu erişilebilir kılamazlar. Bu insanlar ve hayvanlar arasındaki can alıcı farktır. Yazı… Elektronik Devrim’de bir virüsün çok küçük bir sözcük ve imge olduğu kuramını geliştiriyorum. “

Burroughs cut-up tekniğini bir çeşit karşıt estetik yaklaşımından, dilin zihindeki ve zamanla insan davranışlarını dahi kontrol edebilecek alt bensel etkilerine karşı bir panzehir olarak sunmuştu. Wittgenstein’ın insanın dil üzerinden algılama ve aktarma yetisini oluşun sınırlarıyla eşleyen “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” tümcesini kökten parçalamaya yönelik bir davranıştı bu. Dili Hacklemek ve böylece denetim mekanizmalarının sözcükler üzerinde geliştirdikleri tahakkümü (bkz; Orwell 1984 romanı) parçalamak ve bu viral virüsleri ayıklamak…

Bu kelimelerin taşıdığı anlamı, insanları sevkettiği katatonik ruh halini ve itaate yönlendirmesini kesip, parçalayıp yeniden birleştirerek farklı kombinasyonlar vasıtasıyla yeni ve kişisel bir anlatım biçiminin obüslüğünde bir nevi karşıt virüs (aşı) gibi yayarak, sistemin virütik dil ve anlaşma mekanizmalarını Hacklemek, parçalamak…

Enformasyon Çağı’nda artık “enformasyon kullanıcıları” ya da öyle olduklarına inananlar (daha doğru bir ifadeyle: inandırılanlar) aslında çok organize bir şekilde enformasyon izleyicisine dönüştürüldüklerinden, Situasyonist Debord’un “Gösteri Toplumu§” adlı eserinde işaret ettiği gibi atalete boğulmuş, değerlendirmekten ve sentezlemekten uzak, bakıp unutan insanlara çevrildiklerinden bihaberler.

Bir ara gazetelerde bile promosyon kapsamında dağıtılan bilgi sayma işinden oldukça uzak; hem TV, hem müzik seti, hem DVD player olarak fonksiyonundan planlı bir şekilde uzaklaştırılmış bu aygıtlarla enformasyon toplayıcısı olduğuna inanan, hatta birkaç adım öne geçip, lamerlikle, mail şifresi kırmakla zayıf karakterini Hacker payesi ile yamamaya çalışanlar dahi mevcut.

Oysa Hackerlar, sanal paparazziliklerden uzak, bilginin kolektifleştirilmesini amaç edinmiş, denetim mekanizmalarının sanal ağlarını parçalayan, şöhret ve şan ile ego şişirmeyi umursamayan, zamanını, yaratıcılığını ve becerilerini sanal bir ura dönüşen, veri egemenlerin konumlarını sarsmak için kullanan kişilerdir. Yaşadığımız coğrafyaya göz attığımızda bu kaygılarla hareket eden ve kolektif bir çabanın ürünü olan Red Hack’i görmekteyiz.

Hack ve Hackerlığa dair bu göz atımın ardından kitaba geçersek: kitabı alanlar eğer içinde Hackerlık ile ilgili pratik bir şeyler bulacaklarına inanıyorlarsa, baştan söyleyelim; hayal kırıklığına uğrarlar. Elinizde tuttuğunuz bir manifestodur. Hackerlığı; etik, politik ve filozofik olarak ele alan, onu temellendirmeye, ait olduğu gerçek köke işaret etmeye çalışan bir manifesto.

McKenzie bu eserinde anarko-sosyalist bir açıdan Hacklemeyi ya da kırma eylemini ele alıyor. Marx’ın sınıflar teorisine, enformasyon çağının doğan sınıfı olarak Hackerlığı da eklerken, karşı kutup olarak da vektörel sınıfı belirliyor.

Enformasyon iletim teknikleriyle ilgilenmeyenler için dahi okunması gerekli bir çalışma; çağa ilişkin sınıflar teorisi, sosyolojik bakış açısı ve Hackin sadece bir bilişim terimi değil aynı zamanda Heraklitos’un “Değişmeyen tek şey değişimdir” ya da Troçki’nin “Her gün yeniden devrim” sözlerinde vurguladıkları diyalektiğin karşılığı olduğunu düşündürmesi açısından da önemli.

“Suçum merakımdan geliyor…” “…Beni engelleyebilirsiniz ama hepimizi durduramazsınız…”

-The Mentor-

Not: 6.45 olarak, Hack ile ilgilenenlere naçizane tavsiyemiz:

-Açık kaynaklı yazılımların testlerine, hata ayıklamalarına yardımcı olmanız

-Elinizden geldiğince kullanılabilir bilgiyi anonim olarak yayımlamanız

-Aletsiz yapılan, fiziksel güçten ziyade; disiplin, kontrol ve farkındalığı oluşturan ve geliştiren dövüş sanatlarıyla ilgilenmeniz

-Namaz, meditasyon ve zen zihni gibi konsantrasyonu geliştirici öğreti ve disiplinlerle zihin kontrolünüzü geliştirmeniz

-Haiku, dil felsefesi gibi alanlarla ilgilenmeniz

-Analitik bir müzik kulağı edinmek için müziği hayatınızın her alanına yaymanız (klasik Türk müziği, klasik müzik, noise vd.)

YAŞASIN KAOS!

YAŞASIN BİLGİNİN SERBEST DOLAŞIMI!

Kerem Kamil Koç

Topçu Çavuş

II. Obüs Taburu, III. Batarya

Garnizon, Osmaniye




§ bkz, Ayrıntı Yayınları